Sen de olsan
Yusuf DarıyerliDüğün ikinci gününde… Kız evinin önündeki bahçede yemekler yenmiş, sokağa taşan kalabalık coşku içinde eğlenmeye başlamıştır. İmece, yardımlaşma olmasa, sayısı ikibine ulaşan misafirlere yemek hazırlamak, servis yapmak mümkün olmayacak. Buraların adeti, düğün yapana yardım etmek; teneke teneke yağ, yemek malzemesi, maddi katkı, en önemlisi de bedenen hizmet sunmak. Köyde yeterince aşçı vardır. Bu marifetli aşçılar, günler öncesinden kesilip hazırlanan keçi ve dana etlerini bahçelerde, büyük kazanlarda pişirirler. Sofraların olmazsa olmazı, sabaha karşı pişirilmeye başlanan, yapımı uzun saatler alan keşkektir. Pilav, salata ve üzerine yoğurt dökülerek servis edilen patates, biber, patlıcan kızartması ve elbette tatlı olarak sunulan aşure teklifsizce sunulur. Düğün yeri akşam sofrasında ise ilaveten sigara böreği ikram edilir. Müzisyenler yöre insanıdır; davulcu köyün kasabıdır, klarnetçi kahvecidir aynı zamanda… Coşku, bu düğünlerin bana göre birinci niteliğidir. Erkeklere sınırsız rakı ikram edilir; bu yüzden midir bilemem ama sarhoşluğun ve vahşi coşkunluğun tanrısı Dionysos’un ruhu en çok Ege’nin bu kıyılarında yaşamayı sürdürüyormuş gibi hissederim. Herkes ama herkes dans eder, zeybek oynar. Dargınlık olmasın diye, masalar sırasıyla anons edilerek dansa davet edilir.
Her şey toprak, çimen ve gökyüzü arasındadır. Aylardan Aralık’tır; yağmur da olsa mevsim burada hep bahardır.