Ölmek gibi bir şey unutmak da
Murat SevenÖlmek gibi bir şey unutmak da... Ölünce hiçbir şey yoktur ya, unutunca da öyle işte.Yaşanan acılar, mutluluklar... Bir vakitler ''unutmayacağımıza' dair söz verdiklerimiz ne yazık ki zamanın içinde yitip gitti.
41 yıl önce bugün İstanbul Üniversitesi'nden topluca çıkan öğrencilerin üzerine önce bomba atılmış, ardından silah sesleri yankılanmıştı meydanda. İnsanların çoğu değilse de Beyazıt meydanında, paket taşların üzerine konmuş güvercinlerden sağ olan varsa belki hatırlar o günü. Nasıl ürktüğünü, gökyüzünde nereye konacağını bilmeksizin savruluşunu. Yerde yatan genç ölüleri. Failleri asla bulunup yargılanamayacak olaya, bir kara mizah gülümseyişiyle dip not düşen parçalanmış hukuk kitaplarını. Bir hayal tabi benimki... Kuş aklı hatırlamaz ki o kanı. Her şey olup bitmiş, meydan acıyı susmuşken güvercinler sanki hiçbir şey olmamış gibi taşların üzerine konmuşlar, gagalarını kırıntılara vurmaya devam etmişler.Var olduklarından beri yaptıkları gibi. İnsan aklı, güvercin aklı değil ama desem de o günü yaşamış pek çok insan unuttu o büyük acıyı, kim bilir belki de unutmak istedi. Sonra doğanlarsa hiç bilmedi. Şairin''yıkımlar anılmıyor bile/ dilden çıktı/ çözülme gündemde''dediği gibi.
16 Mart I978... Gece üniversite işgal edildi. Tarihi binanın salonları, amfileri tıklım tıklımdı. Marşlarla, sloganlarla, yeminlerle çınlıyordu her yer. Bülent Uluer, iğne atsan yere düşmez amfinin kürsüsünden konuşmalar yapıyor, sözleri sık sık öfkeli sloganlarla kesiliyordu. Telsizler cızırdadı. Salona o dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı girdi. Etrafında korumalar ve bir basın ordusu vardı. Üzgündü. Çaresiz bir hali vardı. Başsağlığı diledi salondakilere. Sonra Bülent Uluer'e dönüp, faillerin mutlaka bulunacağını işgal eylemine son vermeleri gerektiğini söyledi. Hayır dedi Bülent Uluer. İnanmıyoruz söylediklerinize. İşgalimiz sürecek. Peşinde etten bir duvar çekip gitti İrfan Özaydınlı. Sabah o marşla hareketlendi amfiler.
Gün doğdu hep uyandık
Siperlere dayandık
Bağımsızlık uğruna da
Al kanlara boyandık.
Ana kapıya giden yolun iki yanında ağaçlar çiçeğe durmuştu. Kapıdan çıktı kalabalık. Meydandakilerle birleşip adli tıp'a giden caddede akan bir insan seli oldu. Ne kadar kasvetliydi adli tıp'ın tarihi binası. Daracıktı sokaklar... Karşıda. Kimbilir kaç yıllık, taşları kararmış yosun tutmuş surun ortasından boşluğa bir ağacın dalları fışkırıyordu. Belki Turgut Uyar'ın Kayayı Delen İncir'iydi o.
Vapurlar acı acı öttü. Hırçın martılar takıldı peşine 7 genç insan gözyaşları içinde memleketlerine uğurlandı. Her şey karanlıkta kaldı. 50 bin civarında öğrenci varmış o uğurlamada. Kayıtlar böyle diyor. O gün marşlar söyleyen dev koronun sesi yıllar içinde azaldı(mı). Kim bilir öldü belki çoğu. Belki de hayatın karmaşası içinde kayboldu. Vaatlerin parlaklığında,paranın albenisinde unuttu geçmişi. Şimdi Gülten Akın'dan dizeler gelmez mi insanın aklına? Gelmese de ben söyleyeyim.
''Biz şimdi güzleri ayrı ayrı
Kuşları güzelsiz yüzlercesiz
Bir bakıma öldük açıkçası bu
Bir başka bakıma nedensiz evetsiz
Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu''