Elimde mavi bavul
Murat Seven
Elimde mavi bavul, ahşap merdiveni indim. Basamakların gıcırtısı bu kez can sıkıntısıyla değil ince bir hüzünle doldurdu içimi. Bahçedeki yenidünya ağacının altında durdum. Bundan sonra ancak hayallerimde gireceğim tepedeki odaya son kez baktım. Aşağıdaki evin yeşil boyalı kapısı açıldı. Ev sahibim başını uzattı.
-Gidiyor musun Murat bey.
-Evet.
-Bir kahve içmeden dünyada bırakmam ciğerim. Otur şuraya.
Sundurmanın altında, üzerinde kahverengi desenler bulunan sandalyeye oturdum. Sol yanımdaki sandalye boştu. Sanki Ahmet amca öldüğünden beri hiç kimse oturmamış gibiydi ona.Sarı fötr şapkası,yeşil,buruşuk takım elbisesi beyaz gömleğinin yakasına sımsıkı düğümlenmiş kravatıyla Ahmet Amca'yı gördüm hayalimde. Kuru kemikli, asık yüzü,Fransız işgalini anlatırken canlandı, Kerbela olayını anlatan şiirini okurken yaşla doldu. Uçsuz sigarasından çektiği her nefesten sonra öksürüklere boğuldu. 90'a yakın olmalıydı yaşı. Geçen kış ölmüştü.Cenazesi Kabaklar köyüne götürülmek üzere yokluğunu taşıyacak arabaya bindirilirken cemaat arkasından bağırmıştı.
-Oniki imam yoldaşın olsun.
O an onun çok sevdiği türkü gelmişti aklıma. Yanılmıyorsam Muhlis Akarsu'nundu.
Hani benim ile lokma yiyenler
Gölgemin altından konup göçenler
Bir edalım dar günümde kaçanlar
Ben kendi halime yanar ağlarım.
Hatice teyze üstünde iki kahve fincanı bulunan tepsiyi eğilip önümdeki sehpaya bırakırken gül desenli baş örtüsünün altından bir tutam kınalı saç döküldü alnına. Karşımdaki sandalyeye oturdu
-Demek gidiyorsun Murat bey ha. Eşyaları ne yaptın peki.
- Hepsini bırakıyorum teyze. İhtiyacı olan birine verirsin olmaz mı?
Yatak, yorgan, kilim, üç beş tabak, tencere vs. Artvin'e taşınır mıydı''Yerleşik yabancıya''bir bavul yeter de artardı bile.
-Senin gideceğini duyunca odayı kiralamak isteyen çok oldu. İki çocuklu bir aileyle anlaştık. Eşyalarını isterlerse onlara veririm.
Aklına bir şey gelmiş gibi elindeki fincanı sehpaya bıraktı. İncecik bedenini oturduğu sandalyeden kaldırıp hızlıca eve girdi. Döndüğünde elinde parlement mavisi kutu parlıyordu,
-Hiç söylemiyorsun Murat bey. Kahve sigarasız içilir mi ciğerim.
Birer sigara yaktık.
-EE teyze sen de yalnız kaldın be. Ahmet amca rahmetli olduktan sonra,
İnce yüzü solgunlaştı Gözündeki ışık sönmüş gibi geldi bana.
-Ne yapacaksın.Ölüm bu çaresi yok ki… Çocuklar, torunlar da çok sık gelmiyor artık. Herkes iş güç derdinde
Bahçenin bir köşesinde açık bırakılmış çeşmenin altında kazlar titreşip duruyor, koro halinde bağırışıyorlardı. Hatice teyze onları işaret etti.
-Hem o kadar yalnız değilim dedi gülümseyerek. Bunlar var işte.
Yeşil dallar arasında malta erikleri sapsarı, ekşi ekşi parladı.
Kahvem bitmişti. Ayağa kalktım. Elini öptüm Hatice Teyze'nin. Sonra kurumuş solgun yanaklarını. Hoşçakal dedim. Her şey için teşekkürler,hakkını helal et. Parlement kutusunu cebime sokuştururken sesi titredi.
-Helal olsun. Sen de helal et.
Bahçenin demir kapsını açtım. Yürüdüm. Beş yılımı geçirdiğim ve çok sevdiğim Erenler mahallesini ardımda bırakıp Hatay caddesine çıktım. Köşede karanlıkların filozofu ak saçlı Abidin'in anlaşılmaz fısıltılarını duydum. O ağırbaşlı Ayvaz Usta cadde boyundaki küçücük dükkanında çekicini ayakkabının topuğuna değil bir acıya vuruyordu sanki.Sonra Necati geçti aklımdan. Bazı geceler Hatay caddesin'de yürürken kocaman ağzını bir mağara gibi açıp gürültüyle okuduğu ve bildiği o tek şiiri.
'Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli, zenci kardeşim.
Korkuyorlar, korkuyorlar
Sevmekten.
Şenol'la yine bu caddede turladığımız bir akşam ilk kez ondan duyup sevdiğim Özdemir Asaf şiirini.
''Ayrılık bazen öyle gelir ki
telli duvaklı.
Bir miting günü de geçti aklımdan.Özal, seçim arabasında iki elini birleştirip başının üstünde halkı selamlarken, Çiçek lokantasının kızıl saçlı abisi Zeynel'in otobüsün açık kapısından başını uzatıp Özal'a veryansın edişi.Ortalığın bir anda karışması..
Hayret ne çok şey yaşamışım ben Hatay caddesinde. Şaşırdım.
Akpınar Seyahat'in önünde duran yeşil taksiye bindim. Yolum Kömürler. Türkbahçe'yi, Fevzipaşa'yı geçtik. Yolu askerler kesti. Operasyon varmış. Gökyüzünde bir helikopterin pervanesi gürültüyle dönüyordu. Bir çavuş arabanın bagajını açtırıp bavulumu didik didik etti. Öğrencilerin hediye olarak aldığı Aziz Nesin kitaplarını eline alıp tek tek inceledi. Yol verdi sonra.Kömürlerde indim.Antep'ten gelip Ankara'ya gidecek otobüsü beklerken Tolga Çandar çaldı içimde.
Gülüşün, güz solgunu, gülüşün yorgun
Savrulup gidiyorsun düşlerin yeliyle
Bitiyor bu kitap, okunup bitiyor
Kalmıyor tek satır, tek bir söz bile.
Ve ''Ben hep yalnız çıkarım yola''diyen Metin Altıok dizesiyle bindim önümde duran otobüse.