Şehrin gözyaşları
Mehmet Şimşek‘Şehrin Gözyaşları – Düzce’nin Kısa Tarihi’ albümüyle Düzce depremi gönüllere nakşeden besteci ve piyanist Tuluyhan Uğurlu MAVİ’ye konuştu
Duygularını 24 saat içinde kayda döktü
Düzce’nin deprem günlerinde şehre gelerek yaşanan dramatik tabloyu yüreğinde hisseden sanatçıTuluyhan Uğurlu, “Düzce’den dönerken bestelerin hepsi beynimde oluşmuş, insanlara ulaşmayı bekliyorlardı. Albümdeki eserleri 24 saat içinde kayda döktüm” diye konuştu.
Besteci ve piyano sanatçısı Tuluyhan Uğurlu için daha önce ‘türküsü bulunmayan Düzce için albüm yaptı’ demiştim. Uzun zamandır kendisiyle Düzce ve Düzce için yaptığı besteler üzerine konuşmayı çok istiyordum. AncakTuluyhan Bey’in gerek yurt için ve gerekse yurt dışı programı o kadar yoğundu ki, kendisine ulaşmak kolay olmadı. Bereket versin ki, Uğurlu’nun iletişim yetkilisi Ayşe Engezbu yoğunlukta MAVİ için bir alan açınca bu söyleşi ortaya çıktı. Sayın Engez’e buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.
Sayın Uğurlu, siz çok yönlü bir sanatçısınız. Toplumsal olaylara, kültüre,-medeniyete duyarlılığınız adeta kimliğiniz bir parçası. Şimdiye kadar yaptığınız albümler bu perspektifin deyim yerindeyse somut belgeleri. Bu hassasiyetiniz nereden geliyor? Arka planında neler var?
Çocuğun kişiliği aileden aldıklarıyla gelişiyor. Ben de aile açısından çok şanslı olduğuma inanıyorum. Annem maddi ve manevi dünya arasındaki dengeyi çok iyi kurmuş, hem inançlı, hem de kültürlü bir insandı. Bugün bende olan hassasiyetlerin çoğu onun öğretisiyle gelişmiştir. Babam ise Konya’dan İstanbul’a felsefe eğitimi yapmak için gelen, aynı zamanda şiirleriyle de topluma mesajlar vermeye çalışan aydın bir insandı. Evimizde dönemin pek çok ünlü sanatçısı konuk olurdu. Ben piyano çalışmalarımı bitirdikten sonra hemen salona geçer onların konuşmalarını büyük bir zevkle dinlerdim. Her birinin farklı dünya görüşleri olan bu insanların birleştiği nokta ise Türkiye sevdasıydı. Benim kişiliğimi oluşturan etkenlerin başında ailemden gördüklerim gelir.16 yaşımda Avusturya’da eğitim yapmak için Türkiye’den ayrılmam ve 14 yıl tek başıma yaşadığım Viyana’da tanık olduklarım ise, Tuluyhan Uğurlu’nun hassasiyetlerinin somutlaştığı olaylar, bilgiler, tanıklıklarla doludur.
“SARSINTIYI YAŞAYINCA ‘EYVAH’ DEMİŞTİM”
Düzceliler'in gerek kalbinde, gerekse toplumsal hafızasında çok özel ve önemli bir yeriniz var? Şimdi Düzce depreminin 20. yıldönümünde tekrar o günlere dönelim. Düzce'ye, deprem bölgesine gitmek fikri nasıl oluştu?
1999 yılı Türkiye’nin en acılı yıllarından biridir. Önce Marmara depremi, henüz onun acılarını unutamadan yaşadığımız Düzce Depremi. Marmara Depreminden hemen sonra Gölçük’e gitmiştim. Depremin acılarını yerinde görmüş yaşamıştım. Bir sanatçı olarak bu acıları görebilmek benim için çok önemliydi. Sonra kasım ayında bir akşam saatinde İstanbul’da Beylerbeyi’nde oturduğum evde Düzce depreminin sarsıntısını yaşadım. “Eyvah” dedim. Tıpkı Marmara Depreminde olduğu gibi büyük bir depremin sarsıntısını hissettiğimizi anlamıştım. Bir sonraki gün gazetece ve televizyoncu dostum Levent Öztürk beni aradı ve Düzce’ye gelmemi istedi. Hemen arabama atlayıp o günlerde henüz ilçe olan Düzce’ye gittim. Levent’le birlikte yıkım bölgelerini gezip insanlara yardım etmeye çalıştık.
Düzce'ye gittiğinizde karşılaştığınız manzaradan bahseder misiniz? Neler hissettiniz?
Marmara Depreminde Gölcük’te gördüklerim beni derinden etkilemişti. Düzce ise onun kadar büyük bir deprem değildi ama içimiz öylesine acımıştı ki, gözyaşlarıma hâkim olamadım. Bunun bir haksızlık olduğuna inandım. Birinin yaralarını sarmadan bir ikinci yara açılmıştı yüreğimizde. Dolaşırken Levent halimi pek beğenmemiş olmalı ki, “Abi sen sanatçı adamsın. Dön evine, yaşadıklarını yüreğine kazı ve bize bestelerinle bu acıyı anlat ki, unutulmasın” dedi. İstanbul’a içim yanarak döndüm. Zaten yolda besteler oluşmaya başlamıştı…
“DUYGULARIMI 24 SAAT İÇİNDE KAYDA DÖKTÜM”
Siz Düzce'ye gitmekle kalmayıp üstüne üstlük bir de 'Şehrin Gözyaşları-Düzce'nin Kısa Tarihi" diye bir albüm çıkardınız. Muhtemelen biliyorsunuzdur ama tekrar etmekte fayda var. Türkiye'de türküsü bulunmayan iki şehirden biri Düzce diğeri Kocaeli derler. Düzce için yaptığınız çalışma ile tarihe muhteşem bir not düştünüz. Bu albümü yapma fikri nasıl oluştu? Bu muhteşem ezgiler nasıl çıktı? Kaç gün Düzce'de kaldınız? Ve albümü ne kadar bir zamanda tamamladınız?
Bir albüm yapılması fikri de yine Levent’in destekleriyle ortaya çıktı. Vali yardımcısı Orhan Öztürk’e danışmanlık yapan Levent benden ‘Şehrin Gözyaşları’ isimli bir albüm yapmamı istediklerini söyledi. Vali Bey’le birlikte İstanbul’a geldiler ve görüştük. Albümle ilgili olarak sadece stüdyo giderlerini istedim, başka bir talebim olmadı. Albümdeki eserleri neredeyse 24 saat içinde kayda döktüm. Zaten hepsi beynimin içinde oluşmuş, insanlara ulaşmayı bekliyorlardı…
Albümüzün kapağında çok etkileyici bir yazınız var. Diyorsunuz ki: "Enkazlar arasında dolaşan mahşerin çocuklarına bakmak istedim, bakamadım. Canını kaybetmiş ama tek bir can kurtarabilmek için ağlamayı yarına erteleyen insanlarla göz göze geldim. Kaybettiğimiz 30 bin can için müziğim yetersiz kaldı ve onları SALA ile uğurlamak istedim”. Düzceliler'in size özellikle bu duygularınızdan ötürü bir teşekkür borcu var. Albümün tanıtım konseri İstanbul’da yapıldı, ne yazık ki o günlerde Düzce henüz müzik dinleyebilecek durumda değildi, yaralarını sarmaya çabalıyordu. Düzce'de yıllar sonra bir konser vermek fikrine nasıl bakarsınız?
“DÜZCE’DE KONSER EN BÜYÜK ARZULARIMDAN BİRİ”
Düzce’de geçtiğimiz yıllarda küçük bir konserim oldu ancak bu benim istediğim gibi bir konser değildi. Umarım bir yaz günü büyük bir meydanda Düzce ile buluşuruz. Vakur bir şekilde acılarımızı içimize gömüp dünden aldığımız dersle yarınlara bakan umutlu bir konser veririm sanatseverlere… Bu benim büyük arzularımdan biridir.
Bize yeni çalışmalarınızla ilgili bilgi verir misiniz?
Bu yıl 2000 yılında yazdığım Senfoni Türk isimli senfonik çalışmamın piyano uyarlamalarını seslendiriyorum. Milli Mücadelenin 100. Yılı için çok güzel konserlerim oldu, bunlar devam edecek. 10 Kasım günü iki konserde birden Atatürk için çalacağım. 29 Ekim’de Özbekistan’a gittim ve Taşkent Kültür ve Tanıtma Müşavirliğimizin destekleriyle iki konser verdim. Sonra Semerkant’a gittik. Orada Registan Meydanında bir konser verebilir miyim diye araştırmalar yaptık. Bu benim düşlerimden biriydi. Bu yıl İpekyolu kentlerinde konserler verme fikri de var. Bu durumda İpek Yolu için yeni bir beste yapmam gerekir herhalde… Benim hayatım konserlerle geçiyor ve konser vermediğim zaman kendimi yalnız ve mutsuz hissediyorum. Çok yoruluyorum ama alkışlar benim tüm yorgunluğumu alıp götürüyor…
Son olarak buradan Düzceliler'e vereceğiniz mesaj var mı?
Deprem öncesi Düzce kendi halinde bir ilçeydi… Depremin hemen ardından il oldu… Son gittiğimde kenti bir hayli gelişmiş buldum. Ama bu kadarı yetmez. Daha çok çalışmalı geniş bir vizyonla bakarak Düzce’yi Türkiye’nin öncü şehirlerinden biri haline getirmeliyiz… Buradan herkese sevgilerimi iletmek isterim.
KİMDİR?
4 YAŞINDA KEŞFEDİLEN YETENEK
15 Kasım 1965’de İstanbul’da doğdu. Yeteneği 4 yaşında keşfedildi ve aynı yıl İstanbul Belediye Konservatuvarı piyano bölümüne kabul edildi. 7 yaşında devlet tarafından açılan Harika Çocuklar Sınavını kazanarak yurt dışında yüksek müziği eğitimi yapmaya hak kazandı. Lise ve konservatuvarın ardından eğitimini Viyana Müzik Akademisi’nde tamamladı. Akademide master yaparken, sanat yaşamının en ciddi kararını vererek, klasiklere veda etti ve sadece kendi eserlerini seslendirmeye başladı. Canlı konser kayıtlarından oluşan GoWithGod ve Kutsal Kitaplardan Ayetler isimli ilk iki albümünde hayranı olduğu Bach’dan esinlenerek inanç konularına eğildi.
1996’da Türkiye’de İstanbul Kanatlarımın Altında film müziği ile ünlendi. Cumhuriyetin 75. yıl kutlamaları için Mustafa Kemal Atatürk ve Güneşin Askerleri, büyük depremin ardından Şehrin Gözyaşları isimli eserlerini besteledi ve bunları albüm haline getirdi. Çeşitli belgesel müzikleri de yazan sanatçı son piyano eserlerini Beyazıt’ta Zaman isimli albümde topladı. Aynı dönemde ilk senfonisi olan Senfoni Türk ‘ü de tamamladı. Bu eserinde senfoni orkestrası, mehter takımı, Türk Müziği enstrümanları ve piyanoyu bir arada kullanarak, Türk Klasik müziğinde bir ilke imza attı.
Tuluyhan Uğurlu, 2003 yılından itibaren Klasik Müzik dünyasında yapılmamış bir ilke imzasını atarak, konserlerini konser salonlarının dışına taşıyarak, tarihi mekânlarda gerçekleştirmeye başladı.
Uğurlu 2006 yılında Dünya Başkenti İstanbul isimli bir albüm yaptı. Albümün tanıtım konserlerinde 250’nin üzerinde farklı mekânda sahneye çıktı. 2009’da Akdeniz Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği ASCAME’nin isteğiyle Akdeniz kültürünü desteklemek amacıyla Akdeniz isimli bir albüm yaptı.
Temmuz 2010’da çıkan ve İstanbul’un dününden çok bugününü ve yarınını anlatan Sonsuza Kadar İstanbul’un ardından 2017’de sevilen eserlerinden oluşan Best Of Tuluyhan 1, 2018’de ise Best Of Tuluyhan 2 satışa çıktı