Varşova Hasan
Mehmet Şimşek "Tophane İskelesinde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor..."
Attila İlhan (İstanbul Ağrısı)
Gecenin zifiri karanlığında Anadolu’nun en ücra köşelerini taşıdıkları ‘gazete ışığı’ ile aydınlatan Babıâli şoförlerinden Varşova Hasan, o günleri MAVİ’ye böyle özetledi:
“GECELERİ ‘ÖLÜM’ÜNE RAKİP
GÜNDÜZLERİ ÖLESİYE REFİK”
Fotoğraflar: Yusuf DARIYERLİ
O'nun değil ama Onların hikâyesinden haberim vardı... İlkokul yıllarımda onları anlatan "Hızlı Yaşayanlar" filmini izlemiştim de çok etkilenmiştim. Politik bilincim belirlenmeye başladığında bu filmin sıradan bir Yeşilçam yapımı değil; toplumsal gerçekçi sinemaya karşılık gelen bir prodüksiyon olduğunu kavrayacaktım. 1960’lı yıllarda sadece İstanbul'da basılabilen gazetelerin acımasız bir rekabetle diğer bölgelere ulaştırılmasını konu edinen filmde kamyon şoförlerinin trajik hikâyesi anlatılıyordu. Tesadüf bu ya; geçen ay başında cep telefonum uzun uzun çaldı. Karşımdaki ses Düzce'nin yakın geçmişini/tarihini bilen en yetkin isimlerden değerli Nuri Çetin'den başkası değildi. Daha önceki konuşmalarımızda filmi bahsettiğim Nuri Bey, lafı uzatmadan direk konuya girdi: O burada yaşıyor... Çetin'in "O" dediği kişi, geçmişteki “Hızlı Yaşayanlar”ın gerçek kahramanı; bir diğer ifadeyle Varşova Hasan’dı... Bu bilgi bana müthiş bir heyecan yaşattı. Bir an önce Düzce'ye gidip Varşova Hasan'la söyleşmeyi arzuladım. Konuyu önce MAVİ yazarı, çok sevgili dost Yusuf Darıyerli'ye ardından bir diğer sevgili dostumuz Atilla Gösterişli'ye açınca aynı heyecanı onların da paylaştığını gördüm. Dahası var… Fotoğraf sanatçısı Yusuf Darıyerli, Düzce'ye birlikte gidebileceğimizi ve röportajı fotoğraflayabileceğini söyleyince heyecanım ikiye katlandı. Vakit kaybetmeden yola koyulduk. Düzce’ye gelip de ses kayıt cihazını açtığımda “iki usta” arasında kaldığımı farkettim. Biri fotoğrafın üstadı diğeri ise yolların…
Hâl böyle olunca da Hasan Amca anlattı, Yusuf Bey fotoğrafladı.
Bana da ‘ses’ ve ‘görsel şölen’in aralarını doldurmak kaldı…
72 YILLIK BASIN EMEKÇİSİ: VARŞOVA HASAN…
Hasan Mutlu’yu Düzce, E-5 karayolunun kenarında bulunan yarı açık bir kahvehanede bizi beklerken bulduk. Karşımızda 82 yaşında bir delikanlı vardı... Hayattaki dik duruşunu oturuşuna yansıtan bu ihtiyar delikanlı kısa bir hoşbeşin ardından hemen söze başladı: “Malatya'nın Arapgir kazasının Eski Arapgir Köyü'nde doğdum. 10 yaşında annemi kaybettim. Babam beni İstanbul'daki teyzemin yanına getirdi. Nuruosmaniye'de büyüdüm. Teyzemin çocukları gazete bayiiydi. Gazetecilik serüvenim o yıllarda koltuğumda gazete satmakla başladı. Bu işi yapanlara gazete müvezzi (dağıtıcısı) deniyordu. Bayiden aldığımız gazetelerle sokaklara dağılır, insanlara satardık.”
KOLTUK GAZETECİLİĞİNDEN AT ARABASINA TERFİ
Hasan Mutlu (Varşova Hasan olması için daha birkaç yıl beklemesi gerekecek) bir süre koltuğuna istiflediği gazeteleri dağıtmaya devam edecektir. İlerleyen zamanda ayaklarını yerden kesecek olan bir at arabası satın alır. Artık atları koşturarak gazeteleri Babıali'den (Cağaloğlu) Tophane'ye, Sirkeci'ye ulaştıracaktır. Ama o bununla da yetinmez; hedefi daha büyüktür. Askerliğini yapmış, şoförlüğü ilerletmiştir. Beklenen gün gelir çatar. Hasan Amca özenle biriktirdiği paralarla dönemin en fiyakalı markalarından birine sahip olmuştur: WARSZAWA... Polonya yapımı kamyonet bundan sonraki hayatına damga vuracaktır; dahası o'nun ismiyle özdeşleşecektir: Varşova Hasan...
"GÜNLÜK GAZETEMİZİ İZMİR'E ULAŞTIRABİLİR MİSİN?"
O günlerde Babıali ilginç bir el değiştirmeye sahne olur. Akşam Gazetesi'ni satın alan zamanın ünlü iş adamı Malik Yolaç, medyada devrim sayılabilecek fikirleriyle patron koltuğuna oturmuştur. Yeni gazete patronunun kafasında İstanbul'da basılıp ancak bir-iki gün sonra Anadolu illerinde ulaşabilen gazeteyi ertesi gün okuyucuyla buluşturmak vardır. Bu projeye uzun süre kafa yorar. İşte tam da bu sırada deyim yerindeyse gökte aradığını yerde bulmuştur. Görüşmeye çağırdığı adam Varşova Hasan’dan başkası değildir. Varşova Hasan’a: "Günlük gazetemizi İzmir'e yetiştirebilir misin?" diye sorunca net bir şekilde cevap alır: “Siz beni Kartal'daki 22.30 vapuruna garanti ederseniz gazeteyi ertesi sabah İzmir'de okuturum.”
Düğmeye basılır ve derhal hazırlıklara başlanır. Artık Varşova Hasan için geriye tek bir şey kalmıştır: marşa basmak...
YARIŞA DİĞER GAZETELER DE DAHİL OLUNCA LİG BAŞLAR
Varşova Hasan'ın 1 hafta 'gizli gizli' İzmir'e taşıdığı gazeteler diğer rakipler tarafından fark edilince gazete dağıtım ligi kendiliğinden kurulmuştur artık. Hürriyet, Yeni Sabah, Cumhuriyet, Tercüman, Vatan gazetesi 'ölüm'üne rekabetin süreceği kıyasıya yarışa dahil olacaktır. Bundan böyle şoförler gazeteleri kamyonlarına yükler yüklemez Babıali yokuşundan 100-120 km. hızla Sirkeci'deki arabalı vapur iskelesine, oradan da Anadolu'nun dört bir yanına dağılacaklardır. Sinema sahnelerini aratmayan bu yarış İstanbullular'ın yakın ilgisini çekmekte gecikmez. Öyle ki, arabalı vapur kapağı açılır açılmaz kamyonlar birbiri ardına gaza basarak zıplar, halk da bu 'emek kahramanları'na alkışlarla destek verir…
KİMİLERİ KAZADA CAN VERDİ KİMİLERİ YANARAK ÖLDÜ
Malik Yolaç'ın dönemin şartlarında 'devrim' sayılabilecek projesi tutar. Gazete tirajları şahlanır; satışlar beşe katlanır. Ankara, İzmir başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerine günlük gazete ulaştırılıyordur artık. Gelgelelim bu işin maliyeti pek çok insanın hayatına malolur: Birçok şoför kazada can verir, bazıları yanarak ölür... "Hızlı Yaşayanlar" filminde Mustafa Dayı rolünü canlandıran Asım Nipton’un şu sözleri, o yıllara ait yakıcı bir gerçekliğe denk düşer: "şimdi hepsini toplasan bir mezarlık olur"... Yeri gelmişken hemen ekleyelim ki, 1960 yapımı “Hızlı Yaşayanlar” filmi Varşova Hasan ve arkadaşlarına danışılarak çekilir. Filmde kullanılan kamyonları bizzat Varşova Hasan temin etmiştir.
“BU GADDAR REKABET BİZİM DEĞİL PATRONUN TERCİHİYDİ”
Varşova Hasan, o zamanın acımasız yarışına dair anılarını anlatmasını istediğimizde yüzünde acı bir tebessüm beliriyor: “Biz yolda birbirimizi hendeklere düşürür, devirirdik ama İstanbul'a döndüğümüzde Cağaloğlu'ndaki Toto'nun kahvesinde çayına okey oynardık... Geceleri rakip, gündüzleri refik (dost, arkadaş) idik. Meslektaşlarımızın derdini dert edinirdik. Birbirimizle sürekli yardımlaşma halindeydik, acılara da mutluluğa da ortak olurduk. Zaten bu gaddar rekabet bizim tercihimiz değildi. Üzerimizde patronaj baskısı vardı. Varış yerine geç kalan şoför uyarılır; hatta işten atılma tehdidiyle karşılaşırdı. Bizim de yapacak bir şeyimiz yoktu…”
“ÖLÜMÜ DÜŞÜNECEK VAKTİM OLMAYACAK GALİBA”
Şimdi Varşova Hasan’ın konuşmalarına bir virgül atalım ve “Hızlı Yaşayanlar” filminde seyrettiğimiz o çarpıcı diyaloğu aktararak devam edelim. Filmin kahramanlarından Orhan (Ayhan Işık), Yeni Sabah gazetesinde gördüğü ilan üzerine, gazete taşıyan kamyonlarda şoförlük yapmak için iş başvurusunda bulunur. Yeni Sabah gazetesinin müdürü “Bu işte para çok fakat her an kelle koltukta gideceksin” der. “Biliyorum ama ölümü düşünecek vaktim olmayacak galiba” diye yanıtlar Orhan ve diyalog şöyle devam eder:
Müdür Bey: “Gazeteleri yükleyip beş saatte Ankara’da olacaksın. Başka gazete arabaları seni geçerlerse önce parandan keser, sonra da işinden olursun.”
Orhan: “Bir anam bir de hasta kardeşim var. Taksicilikte bakamadım onlara. Peki, beş saatten evvel gidene pirim var mı?”
Müdür Bey: “Hayır ölmenizi değil, yaşamanızı istiyoruz, ama biraz hızlı yaşamanızı.”
“RÜZGAR SELİM’İ GEÇEMEYİNCE VAPURA BAĞLADIK”
Tekrar kahramanımıza dönelim. Varşova Hasan, yaptıkları işin ‘trajik’ taraflarını anlatırken kimi zaman yaşanan ‘komik’ denebilecek olayları da dün gibi hatırlıyor: “Zaman zaman birbirimize ağır şakalar da yapmıyor değildik hani! Yolda bizi sürekli geçen Hürriyet'in şoförü rahmetli Rüzgar Selami abimiz vardı. Düzceli Cihan Kibar'la plan yaptık, ‘Bunun arabasını vapura bağlayalım’ dedik. Kamyonun arka kısmını vapurun halat sarılan demirine sabitledik. Yalova'ya yanaşınca biz uçtuk, Selami abi arkamızdan öylece bakakalmıştı, bunu hiç unutmam... Gerçi bunun acısını bizden çıkardı ya o da ayrı hikâye”
MOTOR PATLATANA BİR MAAŞ İKRAMİYE VERİLEN GÜNLER
Varşova Hasan, rekabetin insanlık dışı boyutlarına da değinmeden edemiyor: "O dönem gazete patronları aşırı hız yüzünden motor patlatan şoförlere 1 maaş ikramiye verdiği bile oluyordu. Şoförlere uyumayın diye hap dağıtılıyordu” Ne kadar usta olursa olsun bu şartlarda kaza yapmamanın eşyanın tabiatına aykırı bir durum olacağını hatırlattığımızda şöyle cevap alıyoruz emektar şoförden: "Yapmaz olur muyum! Bir kere İstanbul Boğaz Köprüsü'nde asılı kaldım. Bir keresinde de Zonguldak'a gazete ulaştırayım derken Değirmen mevkiinde dereye uçtum. Buna rağmen arkadan gelen başka bir arabayla gazeteleri zamanında yetiştirdim..."
“ZEKİ MÜREN İTHAM EDİLDİ” YERİNE “İDAM” YAZINCA!
Hasan amcaya yazının başında "72 yıllık basın emekçi" dememiz boşuna değil. O, Vatan, Akşam, Tercüman, Günaydın, Milliyet, Hürriyet ve daha bir nice gazeteyi yurdun dört bir yanına ulaştırmakla sınırlı kalmamış. Gazetede mürettiplikten paket bağlamaya, matbaa işçiliğinden haber yazmaya kadar her kademede bulunmuş. Varşova'nın bir anısı var ki, fıkralara taş çıkartacak cinsten:
Akşam'da haber bile yazdım. "Zeki Müren'i itham (suçluyorlar) ediyorlar" yerine "Zeki Müren'i idam ediyorlar" diye yazınca olanlar oldu. Gazete patronu Malik Yolaç ertesi sabah hışımla içeri girip "Kim yazdı bunu?" deyince ben öne çıkarak "Sayfa boştu, Nimet Abi de 'yaz' deyince gereğini yaptım” dedim. Neyse ki ertesi gün özür yazısı yayınlandı, iş tatlıya bağlandı…
"BU MESLEKTE 'VEFA' SADECE BİR SEMTİN ADIYMIŞ"
Varşova Hasan'a YAYSAT tarafından "meslekte 50.yıl anısına" verilen plaketi hatırlatıyoruz. Hasan Amca hüzünleniyor:“O törende iki kişiye ödül verildi. Biri Ankara'daki şoför arkadaşımıza diğeri ise bana. 50. yılımızı kutladık, plaketlerimizi aldık, onurlandık. Ancak aradan bir zaman sonra benim çalıştığım hatlar birer birer iptal edilmeye başladı. O bölgelere 'filancanın yakını, falancanın akrabası' getirildi. 7 sene önce sektörden çekildim. Ama benimkisi bir hastalık, bu yaşımda çevre bölgelere nakliyecilik yapıyorum. Ben bu sektörde çekirdekten yetiştim. Tek öğrendiğim şu oldu: Bu meslekte vefa İstanbul'da sadece bir semtin adıymış...”
“DÜZCE'DE YAŞAMAKTAN ÇOK MUTLU VE MEMNUNUM”
Uzun zamandır ailesiyle birlikte Düzce'de ikamet eden Hasan Mutlu'ya burada yaşamaktan 'mutlu' olup olmadığını sorduğumuzda aldığımız yanıt çok net: Düzce çok güzel, burada olmaktan çok memnumun. 9 senedir Düzce'deyim. Buranın yeşilliğini, sessizliğini seviyorum. Türkiye'de böyle bir vilayet yok. Aktarma vilayet olarak bir burası bir de Afyon var. Düzce'ye uğramayan hiç bir yere gidemez. Afyon'a uğramayan ne Ege'ye ne Anadolu'ya ulaşabilir. Karadeniz Düzce’nin ayağının altında; aynı şekilde Anadolu, Marmara, İstanbul da öyle. Düzce’de biraz hayat pahalılığı var ama idare ediyoruz işte...
ASLINDA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Kriko Kadir’den ‘hit’ Kadirlere:
Hızın gadri…
Varşova Hasan amcayı uzun boylu dinleyip söyleşiyi yazıya dökmek için bilgisayarın başına oturduğumda farkettim ki, aslında geçmişten günümüze değişen pek bir şey yok. Dünün ‘hız’ yapmadığı için işten atılmakla tehdit edilen Kriko Kadir’i (Hızlı Yaşayanlar’da Kadir Savun’un hayat verdiği karakter) ile bugünün 9 saat klavye başında haberi geç girip de işinden olmamak için ter döken gazetelerin internet sitesi editörleri... Bir diğer ifadeyle; gazeteleri rakiplerinden önce varış noktasına ulaştırmak için hayatlarından olan çilekeş şoförler ile o nispette olmasa da haberi ‘hızlı’ girmek için klavye kazası yapıp, işinden, aşından olan gazeteciler….