Acemi Reklamcının Seçim Macerası
Jan Berslen DevrimAcemi Reklamcının Seçim Macerası
Yıllar, çok uzun yıllar önceydi. Ben genç, tecrübesiz bir girişimciydim. O yıllarda, doğduğum ve yaşadığım şehri başka bir tutku ile seviyordum. Ufak bir bilgisayar firmam vardı, şimdi yıkılmış olan bir iş hanındaydı. İki üç kişinin ancak sığdığı ufak bir büro, iki bilgisayar, bir lazer yazıcı ile çalışıyorduk. Şehirde çok az lazer yazıcı olduğu için, reklamcılar çıktı almak için bize gelirdi. Kartvizit, logo, afiş tasarımı da yapardık.
Babam çok yıllar önce politika ile ilgilenmiş, 12 Eylül darbesi sonrasında hem işleri çok bozulmuş hem de baskı sebebi ile ruh hali oldukça olumsuz etkilenmişti. Bu yüzden evimizde politika pek konuşulmazdı. Oysa küçükken evin her yanı kırat heykelleri ile doluydu, AP Bayraklarının hemen hemen her çekmeceden çıktığını hatırlarım. Babam seçim dönemlerinde coşkulu, alev alev bir adama dönüşür, günlerce köy köy dolaşır, kahvelerde konuşmalar yapardı.
Fakat 12 Eylül darbesi yıllarını verdiği politikadan soğutmuştu onu.
Bir gün babam beni arayıp “Hemen fotoğrafçıya gel” dediğinde çok şaşırmıştım. Gittim, üzerimde kötü bir tişört, bir kot pantolon. O Dönemin bir partisinin belediye başkanı adayı, yanında kravatı kaymış, yakası açık, giydiği hiçbir şey üzerine yakışmayan bir sürü adam. “Oğlum, afiş yapılacak, broşür yapılacak. Fotoğraf çekilmesi lazım. Sen anlarsın, nasıl çekelim?”
O dönemde belediye başkanı adaylarının seçim malzemesi çakmaklar, vesikalık fotoğraftan yapılmış broşürler ve gerçekleşmesi pek zor olan vaatlerden ibaretti. Oysa ilk defa o seçimde, rakip parti çok iyi hazırlanıyor, daha şık broşürler dağıtıyor, daha iyi promosyonlar veriyor ve hatta kapı kapı dolaşıp insanların kalbini çalmaya çalışıyordu. Seçimlerde uzmanlık dönemi başlıyordu.
Henüz yirmi yaşında bir genç olarak, kısa bir tereddütten sonra, talimatlar vermeye başladım. “Başkan’a bir harita getirin, gençler bulun. Başkan şimdi projelerini anlat. Başkan gençler ile kucaklaşsın. Başkanı ufka doğru bakarken çekin.”
Vesikalık fotoğraf çeken ufak bir stüdyoda, acemice ama coşku ile fotoğrafların çekilmesine yardım ettim. Belki o coşku, belki büyük bir cehalet sebebi ile seçim kampanyasının kalanında benim çalışmamı istediler. Karşılığında benim ufak firmamdan promosyon çakmağı alacaklar, ben de biraz para kazanacaktım.
O kravatı bağlanamamış, yakası açık, yeşile çalan gri takım elbiseli ve tombul adamlar sırtımı sıvazladı ve “Aferim evladım, bravo… Seçim bitsin bak neler yapacağız sana. “ dediler.
Ben broşürleri tasarlayıp baskıya henüz göndermiştim ki, babam yine aradı. “Hazırlan” dedi “Seni İstanbul’a gönderiyoruz. Bilgisayarını da al.”
Bilgisayarlar öyle pek taşınır şeyler değildi. Büyük monitörleri olan, neredeyse bir arabanın bagajını işgal edecek kocaman aletlerdi. Bir sürü parçası vardı. Bilgisayarımı ve yazıcıyı aldım. Bir araba geldi beni aldı ve Gayrettepe de bir ofise bıraktı. Orada orta yaşına ulaşmış, çok konuşan bir adam “Hoş geldin” dedi, “Şimdi seninle seçim vaatlerini yazacağız!”
Yaklaşık bir hafta onun ofislerinden birinde, ki tamamen bana tahsis edilmişti, çalıştık. Geceleri yapa yalnız kaldığımda, bir caz radyosu açar, neredeyse sabaha kadar müzik dinler ve ilk defa yalnız kaldığım İstanbul’u izlerdim. Kaç kez ne iş yaptığını sordum, bilmiyorum. Oldukça varlıklı bir adamdı. Kesinlikle bizim adayın partisini desteklemiyordu. Her sorduğumda başka bir yanıt alırdım. “Kamu ihalelerine giriyorum.” Yada “atış poligonu kuruyorum” veya “Ticaret yapıyorum” derdi.
Birlikte yazdığımız broşürdeki vaatlerin tamamı onun sattığı ürünleri, hizmetleri içeriyordu. Birkaç ambulans, bir atış poligonu, çeşitli oyuncakların olduğu çocuk parkları ve daha neler.
Parti adayına tanıtım broşürü adı altında, bu iş adamının ürün kataloğunu hazırladık. İş bitti. O da bana “Aferin, çok başarılısın, seçim bitsin beni bul!” dedi. Broşür baskıya gitti. Ben Düzce’ye döndüm.
Seçim bitti. Bizim aday kaybetti.
Çakmakların parasını çok zor aldım. Kalitesiz dediler ve önemli bir kısmını kestiler, aylarca benden çok büyük adamlara yalvardım, çünkü ödeyecek param yoktu ve alacaklılar haciz göndermekle tehdit ediyordu.
Bana “Seçim bitsin görüşelim” diyenlerin hiç biri görüşmedi, İstanbul’daki iş adamı dahil. Seçim bitti, aday kaybetti, ortaklık bozuldu.
Aday kaybetti ama ben kazandım. O yaşımda olmayacak bir tecrübeyi, farklı insanları, o insanların hayatı yorumlamasını gördüm.
Sanıyorum bir daha seçimlere ve politikaya, o başkan adayının ilk fotoğrafının çekildiği an kadar olduğu gibi saf bakamadım.
30/05/2019 Ataşehir