Şehrin İçindeki Günler
Jan Berslen DevrimSarhoşsun, gece geç saatte kadar bir yerde takıldın işte…
Sarhoşsun ama çok, başın dönüyor. Gittiğin birahanedeki kedi aklına geliyor, nasıl da geziniyordu masaların arasında.
Başın dönüyor, kedinin sakince adım atmasını görüyorsun, ağır çekimde sanki. Yavaş yavaş kaldırıyor bir ayağını, siyah ayaklarının altındaki beyaz patisini görüyorsun, altındaki pembeliği ve ucundaki pençelerini. Gözleri karanlıkta parlıyor kedinin, alacalı bir kedi, iki renkli siyah – gri mi? Değişik bir kedi. Sana bakıyor ama bakmıyor gibi. Gözlerinde bir evren var gibi kedinin.
Kedinin yavaş ama zarif hareketlerini düşünürken bir kusma hissi geliyor. Derin ama çok derin bir nefes alıp tutuyorsun.
Neredesin? Evet taksi. Taksiye kusmamak lazım. Dışarıya bakıyorsun. Bir an iyi geliyor, sonra kusacak gibi oluyorsun. Gözünü kapatınca geçiyor kusma hissi.
Kedi gidiyor bir anda aklından. Sonra taksinin arka koltuğunda tamamen kaybolmuş gibi hissediyorsun kendini, sanki devasa bir koltuk ve sen o koltuk içinde bir nokta gibisin. Sonra toparlanıyorsun, biraz daha dik durup açık cam aralığından gelen oksijen iyi geliyor, ki taksiye bindiğinde arkadaşın açmıştı biraz nefes alman ve kusmaman için.
İyi geliyor biraz nefes almak, dağlardan gelen serin bir esinti gibi, gecenin bir vaktinde içine Haziran mutluğu siniyor. Taksici “İyi misin Abla?” diyor. İyiyim diyorsun, çok iyiyim.
Hiç bu kadar iyi olmadın belki uzun zamandır. Şehrin ışıkları arasından geçiyorsunuz, binlerce yeni yapılmış bina, içlerinde binlerce insan. Bazılarının ışıkları kapalı, bazıları açık. Bir iki ışık açılıp kapanıyor, bazen renk değiştiriyor, TV seyrediyorlar belli ki.
Neler oluyor o evlerde, merak ediyorsun. Uyuklayan bir yaşlı adam mı var? Genç bir çift bebek mi uyutmaya çalışıyor? Bir çift kavga mı ediyor? Ne oluyor?
Düşünürken bir çiçek kokusu geliyor aklına, küçüktün, baban bahçeden koparmıştı, köydeydiniz, anneannen içerden sesleniyordu sanki, ya da değil. O kadar güzeldi ki. Bir gül goncasıydı, baban minik ellerinin içine vermişti. Gözlüğün vardı o zaman, goncayı koklamıştın. İçinden minik bir arı çıkmıştı, korkmuştun ve atıvermiştin goncayı… Baban gülümseyerek seni kucağına almıştı. Tombul bacaklarını sarmış, yanaklarına kocaman bir öpücük kondurmuştu. “Baharım” demişti, bir şey daha dediğini hatırlayamadan uyuyakaldın takside.
Rüyanda elinde bir gül goncası vardı.