Sen nerenin malısın
Jan Berslen DevrimSen Nerenin Malısın
Telefon çalıyor:
“Jack Bey Merhaba” diyor arayan, tereddütlü bir ses tonu ile. Acaba Türkçe cevap alabilecek mi?
“Jan efendim, adım Jan.” Diye düzeltiyorum. Rahatlamış bir ses karşı taraftan devam ediyor: “Pardon Cihan Bey.”
Benzerini sık sık yaşadığım bu sohbet yüzünden, kendimden defalarca şüphelendim. İnsan kendi ismini telaffuz eder elbette, iyi kötü bir kırk yıldır soranlara söylüyorum. Ama Jan’dan Cihan, Can, John, Civan çıkartmak da yetenek istiyor. Telefon hatları bir türlü düzelmedi desek, o da değil.
Hemen her gün, ismimin neden farklı olduğunu ve bu farkın bir bulaşıcı hastalık ile gelip gelmediğini merak eden insanlar ile tanışıyorum. Tanıştığımda ilk bir tereddüt geliyor, gözler uzun uzun bakıyor, sanıyorum yüzümde farklı bir işaret arıyorlar, bulamıyorlar. Bildiğiniz kahverengi gözlü, saçları dökülmüş normal adam. Ama merak bu ya, bir şekilde sorulması lazım, genellikle bir sorunun arkasına bir diğeri saklanıyor: Nerelisiniz?
Ecnebi olup olmadığım, en çok merak edilen, “Nerelisiniz?” dediklerinde ismini duymadıkları bir kasaba söylememi bekliyorlar. Düzceli olduğumu söylediğimde yaşanan hayal kırıklığını tahmin edemezsiniz, sonuçta İspanya yada Fransa’dan değilim.
Yıllar yılı kafatasçı yaklaşımlar ile mücadele ettim. Kimliğin kişiliğin önüne geçtiğini o zaman daha iyi anladım, sanıyorum ayrımcılık görmeyenler biraz zor anlayabilir, taşıdığınız rozet, aidiyetinizin sizi tanımlaması bekleniyor.
Bana göre, kendine dair tüm değeri atalarından aldığını söyleyenler, kendilerine dair önemli bir eksikliğin adını koyuyorlar. Geçmişin bana getirdiklerini bir adım ileri taşıyıp iyi bir insan, iyi bir dünyalı olup olmadığıma bakmak gerekiyor sanırım. Adım dahil, bu etiketlerin hiç birini ben tercih etmedim, pek de katkım olmadı. Ama bu etiketleri, isimleri ve kimlikleri daha iyi bir değerin temsilcisi haline getirmek benim elimde olsa gerek.
Tek başına bu kimlikler pek yalın, yavan ve tatsız. Bu tatsızlık çoğunlukla şiddetle eşleşiyor. Mutlaka yasaklamalar geliyor. Nitekim babam Zeki Devrim, benim ve kız kardeşimin ismine karşı dava açan nüfus idaresi ile mücadele etmek zorunda kaldı.
Elbette pek çirkin yorumlar da oluyor, “Rum musun?” yada “Ermeni misin?” dediklerinde, “Hayır, diyorum, değilim.” Karşı taraftan “iyi bari” yorumu geliyor. Yani “Bizden değil ama o kadar da kötü değil!” Bilmiyor ki, bir başkası da benzer kalıplar ile kendisinin değerlerini ve kimliğini küçük görüyor. Ermeni ve Rum’lar ve başka başka farklılıkları olanlar ile siyasi çekişmeleri bir kenara koyarsak aramızda bir fark yok, bu ülkedeki tüm sorunları birlikte yaşıyoruz. Kimlikler, nefret üzerinden iletişime sebep oluyor.
Bir çok kişi ismimi değiştirmem gerektiğini düşünüyor, nüfus müdürünün hatası olduğu konusunda ısrar edenleri de çok gördüm. Oysa ben ismimi çok seviyorum, herkesin ismini sevdiği kadar en azından. Bir kere kısa bir isim, yazması kolay, az kullanılan bir harf ile başlıyor, kalın bir tonlaması var, bir çok dil ve kültürde var, İskandinavlar ülkelerinden çok yaygın, fakat onlar “Yan” olarak okuyorlar.
Yani ne buraya yaranabiliyorum ismim ile ne de oraya…
Bir çok insan güzel Türkçe konuşmam ile ilgili övgülerini iletiyor bana, önce çok hoşuma gitmişti. Ama sonra başka bir ülkeden geldiğim için bunu söylediklerini fark ettim. Artık eskisi kadar hoşuma gitmiyor. Fakat bir davada tanıklık yaptığımda, hakim tercüman isteyip istemediğimi sormuştu. Türkçe bildiğimi söylediğimde, ısrar etti. “Hangi dili konuşuyorsan söyle, tercüman isteyelim, başımıza bela olma sonra!”
“Hayır Hakim Bey” diyorum “iyi derecede Türkçe biliyorum.” En azından bana yetiyor Türkçem, ne yapalım. Hakim bana uzun uzun baktıktan sonra “Yaz kızım” diyor “Tanık iyi derecede Türkçe bilmektedir.”
Talih bu ya, davanın diğer tanıkları gelmediği için celse kapanıyor ve ben elimde kapı gibi mahkeme kararı ile çıkıyorum: “Türk Milleti adına Tanık Jan Berslen Devrim’in iyi derecede Türkçe konuştuğuna karar verilmiştir.”
Eh artık bir şey söylediğimde anlaşılmıyorsa, hata sizde!
MAVİ 9. SAYI EYLÜL 2018