Fotoğrafı anlamak ve değeri
İpek HalvurtDeğerli fotoğraf dostları,
“MAVİ” dergisinin bu sayısında sizlerle tekrar buluşmuş olmaktan dolayı çok mutluyum. Bana ayrılan sayfama HEPİNİZ HOŞ GELDİNİZ. “MAVİ” dergisinin “TEMMUZ” sayısında, fotoğrafı anlamanın ve yorumlamanın önemli olup olmadığı ve değer taşıyıp taşımadığı konusuna Berger’in “Bir Fotoğrafı Anlamak” kitabının rehberliğinde kısaca giriş yapmıştım.
FOTOĞRAFI ANLAMAK
DEĞERLİ MİDİR? NEDEN?
Değerli arkadaşlarım; Zamanın renkleri de yoktur boyutu da; ancak fotoğrafçının geriye bıraktığı, fotoğraf denilen izle, zamana ruh ve boyut üflenir, böylelikle vuku bulur zaman. Edebiyat-felsefe ise duygu ve kelimelerle bu ruha can, detay-renk verir. Fotoğrafın anlaşılabilirliği bağlamında; fotoğrafın her zaman gizemli bir yönü vardır.
Fotoğrafın taşıdığı bu gizem, Berger’e göre fotoğrafın çekildiği yer ve zamandaki gerçekliğinin bir parçasının bütünden kopartılmış ‘an’ın seçimi ile beraber diğer ‘an’ seçeneklerin reddedilişi arasında bir boşlukta saklı olmasında yatar. Berger, fotoğrafın zamanla etkileşimden türemesinden ötürü, bu seçimin, X ve Y’i fotoğraflamak değil X anının ya da Y anının fotoğrafını çekmek arasında gerçekleştiğinden ve kaydedilen şeylerin ya da nesnelerin fotoğrafta aynı öneme sahip olmasına rağmen farkın var olma ve olmama kutuplarının yoğunluğu ile ilişkili olduğundan bahseder. Sonrasında da fotoğrafçılığın bu iki kutup arasında gerçek anlamını bulduğuna değinir. Karar verilen X ve Y anı bir göstergeye dönüştüğünde anlam, her türlü göstergeler bütünü ve alıcısının algılama biçimi aracılığıyla anlamlandırılıp çözümlenir. Bu çözümleme kaydedilen anla, şimdiki fotoğrafa bakış arasında oluşan bir uçurumda gerçekleşir. İşte tam bu noktada değerli arkadaşlar, fotoğrafın gerçeği; bilinmezlik ve görünmeyene de işaret etiğinden ötürü, izleyiciyi duygu, düşüncelerinde, yaşam gerçeğine göre daha fazla özgür bırakmaktadır.
Dolayısıyla fotoğrafa bakıp, anlamaya çalışırken bir çok anlam ve unsur ve süreç devreye girer. Bir fotoğraf -bir imge değerinin olmasının yanı sıra- kişinin donanımı ve tecrübesi doğrultusunda şekillenip anlam kazanır. Berger, fotoğrafın yalnızca bir imge olmadığını, aynı zamanda bir iz olduğunu ve bu izin ölünün yüzünden alınan maske (babasının ölümü sonrasında babasına yaptığı gibi. Bknz. John Berger‘in, babasının ölüm maskesini çizişini anlattığı “Metis Seçkileri O Ana Adanmış” kitabı) gibi, gerçeğin kendisinden doğrudan çıkarıldığını söyler. Fotoğrafçı istediği görüntüyü, filmin çeşidini, odağı, filtreyi, pozlama süresini, basılacak kağıdın cinsini, baskısının açıklığını ya da koyuluğunu seçmesine rağmen, fotoğrafın bıraktığı ize karışamamaktadır.
Berger’in bu kitabını okurken tekrar anladım ki; Berger kendini nesne ile o kadar özdeşleştiriyor ki; bir hikaye anlatısı gibi bize nesneyi sunuyor ve sunduğu şey ise nesnenin ötesine geçiyor. İşte bu özelliği, Berger’i diğer fotoğraf eleştirmenlerinden ayıran en önemli unsurdur. Berger fotoğrafı inceleyip –hem fotoğrafın ortaya koyduğu hem de içinde gizli olan– hikâyelerini çıkardıkça, görüntüleri eleştirme ve sorgulama görevi, yerini hikâye anlatma uğraşına bırakır. Berger, arkadaşları olan sanat eleştirmenlerinden farklı olarak, soğuk değil, donuk değil, ürkütücü değil, boğucu değil….umut verici, ışık sunucu, canlı, ritmik, sıcak, capcanlı, dokunan, hisseden, hissettirendir. Berger’i fotoğraflar konusunda böylesine müthiş bir okuyucu yapan da işte bu özellikleridir. Bir bakıma, içlerinde, gerek altyapısı gerekse de kariyeri doğrudan fotoğrafçılığa çıkan kişi Berger’dır. Sontag bağımsız bir yazar olmadan önce akademik çalışmalar yapmış, Barthes ise meslek hayatı boyunca hep akademide kalmıştır. Buna karşılık Berger’ın yaratıcılığının kökeninde görsel sanatlar vardır (aynı zamanda ressam olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım).
FOTOĞRAFI DOĞRU İZLEMEK NE DEMEKTİR? HİKAYESİ OLAN FOTOĞRAF NE DEMEKTİR?
Bir fotoğraf için yapılabilecek olan en kötü ve haksız yorumlar şunlar olabilir: Çok güzel fotoğraf ? Ya da çok etkileyici hikayesi var? Işık çok güzel? Nasıl etkileyici nasıl güçlü? Grafikte gösterilim yani ispat edelim-ispat edeyim kendimi? Bu türden içeriksiz yorumlar bana sahip olunan yeteneğe de, sarfedilen emeğe de aldırış edilmediği, özen gösterilmediği hatta onu yok sayan bir algı ile yaklaşıldığı çağrışımı yapıyor. Berger şunu ifade ediyor: “Fotoğraflar başka hikayelere açılan kapılar gibidirler. Bazı fotoğraflar, özellikle acının yaşandığı anların, nasıl insanı içine alıp yuttuğunu ve sonrasında keder ve öfke ile bize yetersizlik duygusu verdiğini ve başkasının çektiği acıda nasıl kaybolduğumuzdan bahseder. Bu kayıp, kişide başka izler yaratıp kendi içinde bir bağlam yaratır. Ve ayrıca, fotoğraf kaydedilen anın bağlamı korunduğu için süreklilik içinde yaşamayı sürdürebilir. Bu bağlam, fotoğrafta anlatılan yerin zamanına geçer ve bir yaşam öyküsünü barındırır. Anlatılan zaman, toplumsal bellek tarafından benimsendiğinde tarihsel zaman olur.”
İşte değerli arkadaşlarım böylesi fotoğraflara biz öyküsü olan fotoğraf diyoruz, sunduğu nesnenin ötesine geçen fotoğraflardır bunlar, toplumsal bellek ve hafızayı içerdikleri için, insan duyguları, sosyo-kültürel-politik-edebi unsurlarla ya da onları çağrıştırarak bize kendilerini anlatır.
Bu tür fotoğraflar öyle fotoğraflardır ki; geçmişe ait olup, zamanın bir anını korur ve olup bitenlerin izlerini taşırlar. Bu izler, insanların ve toplumun kendi tarihlerini yaratma sürecine katkıda bulunurlar. Tam da bu nedenle bu türlü fotoğraflar şimdi ve geleceğe de göndermede bulunup birçok toplumsal, siyasi, kültürel olgu ile temas halinde bir çok şeyi barındırırlar. Bu yüzden bu türden fotoğrafları öyle bir yere oturtmamız gerekiyor ki o fotoğraf eskiden olan ile şimdi olanın sürekliliğinin bir parçası olabilsin. Uygun bir bağlam yaratıldığında her fotoğraf bir şimdiye de dönüşebilir, geleceğe de işaret edebilir. Bu türlü fotoğraflarda, bilim ve toplumsal olgular fotoğrafa anlam, içerik, sanat ise duygu ve estetik ve içselleştirme katar değerli arkadaşlarım. Fotoğraf, bilim ve sanat ile her zaman yanyana olmuştur. Berger bu kitapta verdiği fotoğraf örnekleri üzerinden hem fotoğrafçıyı hem fotoğrafın kullanım olanaklarını, hem de görünümlerin kendi ve kendi dışındaki anlamlarını, hem de fotoğrafların çekildiği dönemi (savaş, kültür, sanat vesaire) anlamamızı sağlıyor.
FOTOĞRAF NEDEN BELİRSİZDİR? FOTOĞRAFIN GERÇEKLİĞİNİN BİR YÖNÜNE BAKIŞ.
Kitabın beni etkileyen diğer yazısı ise “Fotoğrafın Belirsizliği”. Çünkü bu kısım fotoğrafların içerik çözümlemesi, anlamının anlaşılır kılması, değerinin teslim edilmesi ve karşılaştırmalı eser kritiği yaparken izlenecek yol konusunda çok önemli ve detaylı ipuçları da sunuyor. Değerli arkadaşlarım; bu noktada Berger, şu önemli soruyu soruyor: Fotoğrafı yorumlamak gerekli midir? Neden?
“Fotoğrafın Belirsizliği” isimli makalesinde ise şunu söylüyor: “Fotoğrafla sözcükler arasındaki ilişkide fotoğraf, yorumlama dilenir.” Bir fotoğrafa tüm geçmişimizle, tüm birikimimizle bakarız. Yaşamı nasıl algılıyorsak, fotoğrafları da öyle algılarız, öyle bakarız. Bir fotoğrafın derinliği ve zenginliği bizim onu anlayabilecek birikim ve duyarlılığımızla, farkında olduğumuz ya da olmadığımız önyargılarımızla sınırlıdır.
“Bakanın kimliği, bulunan anlamın temel ögesidir; bununla birlikte, onun tarafından aşılabilir. Umulan da bu aşılmadır.”