Demokrasi ve eğitim
Bülent VelioğluDemokrasi (Demokratia), Eski Yunanca Dimos (Halk) ve Kratos (Egemenlik) sözcüklerinin bileşiminden türetilmiş bir deyim. Demokrasinin tarihi Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu dönemlerine dayanır. (M.Ö 5. Yy). Bazı araştırmacılar bu tarihi M.Ö 6. yy’da Mezopotamya ve Hindistan’a kadar uzatır.
Uygulama yöntemi olarak üçe ayrılıyor: 1)Doğrudan demokrasi: Egemenlik doğrudan halkta ve siyasî kararlar aracı ve temsilci kullanmadan doğrudan halkoylaması ile belirleniyor. 2)Yarı doğrudan demokrasi: Egemenliğin temsilcilerle paylaşılması ve önemli kararların halkoylaması, halk vetosu ve halk teşebbüsü gibi yöntemlerle halk tarafından alınması. 3)Temsilî demokrasi: Egemenliğin halk tarafından seçilen temsilciler tarafından kullanılması.
Günümüzde, genel ve eşit oy sistemine bağlı “katılım” ve “temsil”, çağdaş demokrasilerin temel özelliklerinden birincisidir. Ayrıca “çoğulculuk” da ikinci temel ilkedir. Çoğulcu demokrasi, (plüralizm), bütün siyasî görüşlerin partileşmesi ve iktidar için eşit koşullarda rekabet etmelerini gerektirir. Üçüncü temel ilke “çoğunlukçuluk” ise, seçimlerde oy çokluğu ilkesinin geçerli olmasıdır. Son temel ilke de, “parlamentonun üstünlüğü” olarak belirtilir.
Gerçek bir demokrasinin gelişmesi için gerekli koşullar şöyle sıralanabilir: Egemenlik, serbest seçme ve seçilme hakkı, eşitlik, özgürlük, bağımsız hukuk, kuvvetler ayrılığı, hür düşünce, din ve vicdan hürriyeti.
Demokrasinin neredeyse sayısız tarifi yapılagelmiştir. Bunlardan gerçek amacı en iyi yansıttığını düşündüğüm bir tanesini sizlerle paylaşmak isterim: “Demokrasi, azınlıkların çoğunluk olabilme olanağı olan rejimdir.”
Gerçek demokrasi, tarihi boyunca insanlığın hep ideali olmuş, ancak günümüze değin “fantazma” olmanın ötesine gidememiştir. Demokrasinin gerçek anlamı sürekli çarpıtılarak, anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratılmıştır. Tarihte en katı otokratik rejimler bile, kendilerine demokrasi nitelemesini yakıştırabilmişlerdir.
Temsili demokrasilerde seçimle işbaşına gelmiş iktidarların, millî iradeyi temsil eden bir kurum olarak kabul edilmesi büyük bir hata ve yanılgıdır. Çoğunlukçu demokrasilerde halkın ya da milletin iradesi değil, aksine çoğunluğun iradesi geçerlidir. Kaldı ki, bazı seçim sistemlerinde iktidarın oy oranı, gerçek çoğunluk olan yüzde ellinin önemli ölçüde altında olabilmektedir. En çok oy alanın iradesini millî irade olarak kabul edip, siyasal iktidarın kullandığı güç ve yetkilerin tümünü meşru görmek doğru değildir. Bu açıdan bakıldığında, çağdaş demokrasilerin çoğunu “plütokrasi” (Yönetimde maddî olarak üstün kişilerle, çıkar ve baskı gruplarının örtülü olarak egemenliği elinde bulundurmaları.) olarak nitelemek mümkündür.
Tarihî sürece bakıldığında, devletin kurulması ve yönetim sistemleri gereksinmesi, “Halkın kendi güvenliği ve çıkarı için ‘devlet’i oluşturduğu ve gücünü ve yetkisini kurumsal güce devrettiği görülmektedir.” (Thomas Hobbes)
Birçok düşünür, demokrasinin çok güçlü kurumlarla denetlenememesi durumunda “çoğunluk diktası”na dönüşeceği kaygısını dile getirmişlerdir. Bu tehlikeye karşı, çağdaş gereksinimlere cevap verecek bir hukuk sistemi ile tam bağımsız yargı kurumu gereklidir.
Gelelim, toplum olarak bizleri de yakından ilgilendiren demokrasi ile eğitimin ilişki ve etkileşimine… Platon: “Demokrasinin asıl prensibi, halkın egemenliğidir. Ancak, milletin kendisini yönetenleri iyi seçebilmesi için, iyi eğitim görmesi şarttır. Eğer bu sağlanamazsa, demokrasi otokrasiye (Belirli bir zümrenin iktidarı) dönüşür. Eğitimsiz ve yoksul toplumlarda kontrolsüz demokrasi kötü sonuçlar doğurabilir. Düşünürler, demokrasinin en önemli handikapları arasında çoğunlukların da yanlış kararlar alabileceğini öne sürmüşlerdir. Nietzsche, “Cahil ve yoksul toplumlar özgür bırakılıp, kendilerine seçme hakkı verilse dahi, hiçbir zaman doğru bir seçim yapamaz.” demiştir. Marks da “Cehalet ayrıcalıklı sınıfın elinde ustaca kullanılan bir silahtır.” görüşündedir. Voltaire, “Halkın eğitim ve kültür donanımı ile refah düzeyi artmadıkça, demokrasi ya ‘ayak takımı despotizmi’ (Oklokrasi), ya da yüksek zümrelerin çıkarlarına hizmet eden ‘sözde demokrasi’den daha ileri gidemeyecektir.” savındadır.
Son olarak, demokrasinin beşiği sayılan Eski Yunan ve Roma’da başlangıçta yalnızca, siyasal ve toplumsal bilincin gelişmesi için kurulan “Siyaset Akademileri” mezunlarına oy hakkı verildiğini belirtelim. Buna benzer uygulamalar zaman içinde farklı ülkelerde, farklı eğitim düzeyleri için uygulanmıştır.
“İnsanları diğer canlılardan ayıran özellik olan zekâ ve soyut düşünebilme yetisinin verimli ve toplum yararına kullanılabilmesi ancak doğru eğitimle olanaklıdır.” düşüncesine katılacağınızı umuyorum.