Meğer Mehmet Keleş'e haksızlık edilmiş
Atilla GösterişliNiye Mehmet Keleş'i 'görevinden aldınız', istifa etmesini istediniz? Passat'ı, Audi'yi dile doladınız... Şatafat'ın fotosu diye gazeteleri süslediniz. Şimdi sizleri sadece 2-3 günlük hadiselerle Türkiye turuna çıkarmak istiyorum.
Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu kendisine tahsis edilecek makam aracı için; buzdolabı, tv ünitesi, halı, uydu ve özel ses sistemi talep etti. Belediye başkanının dikkat çeken bir diğer isteği ise; masaj yapan özel bir koltuk olarak kayıtlara geçti.
Lüksün, şatafatın ve gösterişin nerelere kadar gidebildiğini gösteren sayısız örnekle karşılaşmıştık. Meğer daha neler görecekmişiz; 'görmemişin bir çocuğu olmuş', hatun'un biri bebeğine 'tek taş yüzük' takarak sosyal alemde endam ediverdi. İktidar olmanın tüm nimetlerinden yararlanarak elde ettikleri haksız kazancı, yoksullukla, işsizlikle boğuşan, krizin faturası sırtlarına yüklenen milyonlarca insanın gözüne sokarcasına harcayan bu yeni muhafazakâr zenginler de “itibardan tasarruf olmaz”, diye düşünüyor olmalılar.
'Her Türk Asker Doğar'... Günün birinde, bu sözcüğün 'hayat' bulacağına hiç ihtimal vermemiştim, şükür bu da oldu. A Haber “doğar doğmaz asker selamı veren bebek” başlığı ile doğum videosunu gözümüze sokuverdi. Belki de bir ailenin hayatındaki en özel anlardan biri olabilecek görüntülerle hazırlanmış video klip, “Aras bebek dünyaya geldi, Mehmetçiğe selam çaktı” manşeti ile servis edildi.
Gümüşhane’nin Taşköprü yaylasındaki Dipsiz Göl’ün define amaçlı kazılması sonrasında ortaya çıkan manzara içler acısı. Ama asıl acı olan ise devletin kurumlarına yapılan başvurular sonrasında bu iznin verilmiş olması ve jandarma eşliğinde suyun tahliye edilmiş olmasıdır. Şimdi elimizde insanlık mirası olan ve on iki bin yıldır varlığını devam ettirmiş bulunan bir göl değil taş ve toprak yığını kalmış bulunuyor. Bu dakikadan sonra istediğiniz kadar soruşturma başlatın ve bu durumun ortaya çıkmasına yol açan görevlileri açığa alın bir önemi yoktur!
Emek ve değerin üstünlüğünden dem vuran, bu ülkeye bilgiyle, projelerle değer katmaktan söz eden bir sayın rektörümüz holdingde görev yapan arkadaşını üniversiteye aldı. Arkadaşı da rektörün oğlunu o holdingde işe soktu. Tam bu esnada, 15-24 yaş genç işsizlik oranı yüzde 6,6 puanlık artışla yüzde 27,4'e ulaştı. Çalışma şansı bulanların durumu da kritik. 4 Milyon çalışan yoksulluk sınırının altında. Genç işsizliğinin rekor kırdığı Türkiye’de, öğrenim kredisi borcunu ödeyemediği için erteleme talebinde bulunan üniversite mezunu sayısı Ekim 2019 itibarıyla 31 bine ulaştı. İcra tehdidi nedeniyle borç erteleme talebinde bulunan gençlerin oranı 2006 yılından bu yana yüzde 416 arttı.
Ve yazıktır ki, ne gariptir ki İnsanlar aç olduklarını, geçinemediklerini söylediklerinde, ilgili bakanlıktan “krizden söz etmenin terörizmle eşdeğer olduğu” açıklaması yapılır. Bir toplum suskunluğa, sessizliğe, itiraz etmemeye, verili olanı kabul etmeye böyle alıştırılır, böyle zorlanır. Bir düzen böyle kabul ettirilir.
İktidar uğruna, “şimdi de biz ezelim” başlığı altında toplanabilecek komplekslerin ve bünyelerinde kaç çeşidinin meğer varolduğuna aklı başında herkesin hayret ettiği hırsların tatmini uğruna, bir o yana bir bu yana savrulup duruyoruz.
'Bilumum şatafat uğruna, “bizim ne eksiğimiz var!” ihtirası uğruna, fakat şüphesiz en çok da hükmetme uğruna, tahakküm uğruna, üstünlüğü tatma edepsizliği uğruna, pekâlâ bizi birbirimizi ezmemeye çağırabilecek bir insanî kapasiteyi, suyunu çektiğiniz göllerin dibine açtığınız çamur çukurlarında berhava ettiniz.'
Ve son söz
Ve inat… En umutsuz olduğunda bile adaleti aramak için, itiraz etmek için, hakkını aramak için, yoksulluk ve yoksunluk için, bu sessizlik için göstermen gereken, insanı yeni baştan kuran, tazeleyen inat duruyor yerli yerinde.