Şeytan üçgeni değil, çokgeni
Atilla GösterişliZor zamanlarda yaşıyoruz. Pir Sultan Abdal, dizeleriyle meşhur nefesinde şöyle der : “ Dar günümde dost düşmanım belli oldu. Bir derdim var idi, şimdi elli oldu.”
Suriye’de, sınır ötesi ‘ Barış Pınarı Harekatı’ olunca hızıyla sürüyor. Suriye krizi neredeyse dokuz yılını tamamladı. Söz konusu zaman dilimi, ne, her gelişmeye şaşıracak kadar yeni, ne de her şeyi unutacak kadar eski. Daha önce yıllar veya aylar içinde görülebilen manevralar, birbirine zıt sayılabilecek gelişmeler saatler içinde yaşandı. Birçok kesimde, alanlarında uzman sayılabilecek yorumcular analizlerini 24 saat içinde farklı söylemlerle dile getirmek zorunda kalıyorlar. Suriye’de yaşananlar, özellikle de Türkiye’nin dahil olma biçimi, başlangıcından itibaren geliştirilen tavırlar ve değişen pozisyonlarla kuruluydu.
En tartışılmaz, yalın gerçek; her meseleye ülkenin geleceği açısından bakabilmektir. Dolayısıyla sınırlarımızda yaşanan terör tehdidi görmezden gelinemez. Ulusal ve uluslararası arenada, bu temel politikayı ortaya koyarken, nasıl bir strateji izleniyor, memleketin mevcut durumunu da göz önüne alarak geleceği konusunda nasıl hamleler yapılıyor, uluslararası ilişkilerde nasıl bir öngörü üzerinde duruluyor bunların tahlilinin yapılması gerekiyor.
Anti emperyalizm diye emperyal hayaller besleyenlerin yanına düşmemek için, etnik milliyetçiliğin girdabına kapılmamak için, berrak bir ideolojik duruş sergilemek ve buna göre tavır almak barışa giden yolun döşeme taşları olacaktır. Sonuçta, ülkemizin, bağımsızlığımızın ve özgürlüğümüzün en temel ilkesi, yurtta sulh, cihanda sulhtur.
Anlayabildiğimiz ve izlediğimiz kadar tarihte PKK kadar dış desteğe sahip terör örgütü görülmemiştir. Başta ABD olmak üzere gelişmiş Batı ülkeleri bu terör örgütünü Orta Doğu da bir istikrarsızlık aracı olarak kullanmışlardır. Birçok ülke de örtülü destek vermiştir.
Şeytan ‘çokgeninin’ bir tarafında da ‘ümmet ve din kardeşliği’ yanılsaması bulunuyor. Barış Pınarı Harekatına bir an bile tereddüt göstermeden tepki gösteren din kardeşlerimiz Arap ülkeleri oldu. Oysa Türkiye nezdinde, AK Parti iktidarı boyunca Arap ülkeleri en çok itibar edilen ülkelerdir. Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Sisi öncesi Mısır, Kuveyt… O kadar ki Suudi Kralı öldüğünde Türkiye 3 gün yas ilân etti. Kral Salman Türkiye'de en iyi ağırlanan, otelinde ayağına kadar gidilen, prenslerinin tatillerini Türkiye'de geçirmelerinden övünülen en yüksek mertebeye oturtulan kraldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, uğruna "one minute" diye Davos'u çınlattığı Filistin… Topu birden Türkiye'nin karşısına dikildiler. Avrupa Birliği'nden (AB) önce Arap Birliği Türkiye'ye yüklendi.
Dertlerimiz elli olsa da dileğimiz tek: Sulh. Herkesin bu dileği gerçek kılmak için çabalamaya devam etmek gibi bir sorumluluğu var.