UMUDUMUZU, İNANCIMIZI ÇALAMAYACAKSINIZ!
Atilla GösterişliSen, ‘Oylarımız çalındı’ dedin ya, ‘Çalmak’ eylemi üzerinden birçok konu zihnimde canlanmaya başladı.
Geçmişte sözünü ettiğin, ‘Yolsuzluğa hırsızlık demek, dinen iftiradır’ sözünü tekrar etmeyeceğim. Hükümetteki 4 Bakanın, yolsuzlukları üzerinden araştırma komisyonu kurulmasına red oyu verdikten sonra Mecliste gevrek gevrek gülerek poz vermelerinden de söz etmeyeceğim. Dahası; bu yeni seçimler öncesinde övünerek haykırdığın ‘hırsız, mırsız ama bizdendir’ tercihinden de söz etmeyeceğim. Çünkü, sen “Çalıyor ama yapıyor” zihniyetini damarlarında dolaştırmaya başlamıştın.
Dolayısıyla bu memlekette birilerinin ‘analarını belleyerek’, rant kovalamaca başladı. Üç ayda 1 milyon 436 bin liralık yemek yiyen kayyımlar ortaya çıktı. On yılda 40 milyar dolarlık ihale alan müteahhitler türedi. Rüşvet almayı hediye gibi göstermeye çalışan bir siyasetçi tipi ortaya çıktı.
E, haliyle; üst perdeden bu gelişmeler olurken, havuza atılan taş misali, dalga dalga, daha orta düzeye yansımalar oluştu: Kimisi Doblosunu kimisi Mercedes'ini yeniledi. Osmanlı saray odalarını andıran koltuk takımlarıyla evlerini tefriş ettiler. Akrabalara yardımcı oluyor, tanıdıkları sağlam çocukları kamuda bir işe yerleştirdiler. Damatlar camianın güçlü abilerinden birinin kızı ile evlenerek, ikbal kapılarını araladılar. Sonuçta, davanın önemli neferleri onlar, bunu hak ediyorlar. Kredi işlerini çözüyor, dükkanı yeniliyor, imar iznini hallediyor, damadın tayinini iyi bir yere yaptırıyor.
Ve tabii ki sen, nemalanmaktan kaynaklı özgüven ve güç zehirlenmesiyle kendini bu ülkenin sahibi olarak görmeye başladın. Bu yüzden en tepeden en aşağıya doğru, pozisyonlarına göre her şeyi yapabileceğini düşünmeye başladın.
17 yıllık Ak parti döneminde ‘Türkiye’de bu olmaz’ dediğimiz birçok şeyin hayata geçtiğini gördük. Yerleşik kurullar, kanunlar, en temel insan hakları bile ciddi şekilde tahrip edildiğini gördük. Bu süreç içinde iki şey hiç değişmiyor. Birincisi, Ak partinin ahlaki bir noktada konumlanıp muhaliflerini yargılama tekeline sahip olması. İkincisi, adı ne olursa olsun Ak parti ile aynı ahlakı savunan insanların maddi olarak kazançlı çıkmaları. Çok az insana nasip olur hem ahlaklı olup hem de faydasını maksimize etmek. Bu durumu sürdürülebilir kılan tek unsur ise ‘dava’ ve ‘ dini referansıdır’. Bu yüzden demokrasiden otoriterliğe, çözüm sürecinden milliyetçiliğe sürüklenmek gibi ‘çelişkiler ve tutarsızlıklar’ içinde olmak, her tutumu aynı tutkuyla savunmak mesele değildir. Çünkü, ‘itaat ve biat’ her durumu ‘sorgusuz ve koşulsuz’ hale dönüştürür.
Senin bu durumunu ‘damat’ özetlemişti aslında; demişti ki ‘ Geçenlerde seçmen vatandaşlarımızla konuşurken, biri dedi ki, "Valla Ak Parti'ye o kadar güveniyoruz ki Sayın Bakanım. Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay'a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, Vallahi inanırız"… İşte, burası çok önemli!
Her iktidar siyasal alana damgasını vurup, yaşamın diğer alanlarında belirleyici olmak ister; iktidar olmak biraz da budur. Ancak Ak parti iktidarı, bu etki konusunda çoktandır başka bir faza geçti. Sadece siyasette değil, neredeyse yaşamın tüm alanlarında, “bu ülkede tek oyun var, o da benim oyunum” diyor.
Bir gün söylediğini ertesi gün unutmakta beis görmeyen, değişken ittifak dinamikleri eşliğinde hangi hamleyi, neden ve ne zaman yapacağını artık kestiremiyoruz. İktidarın kendine referanslı hale gelmesinin dramatik bir başka sonucu gerçeklikle bağının geniş ölçüde kopmasıdır.
Bu durum nedeniyle, son seçimden itibaren daha belirgin bir şekilde, ‘niye oy kaybettiklerinin analizini’ yapmaya çalışıyorlar. Kendi camiaları içinde ‘küskünlerden’ söz ediyorlar. Bir yazarımızın yerinde bir tespitiyle; ‘Çalıyor ama yapıyor” sözü artık, “hem çalıyor, hem de yapmıyor” söylemine döndü. Her haneye düşen can yakıcı hayat pahalılığı, sosyal travmaya doğru ilerleyen işsizlik, her konuda kandırılmak, küskünlük yelpazesini genişletiyor. ABD Başkanı Abraham Lincoln’un bir sözü vardır: “Bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz… Herkesi bazen kandırabilirsiniz… Ama; herkesi her zaman kandıramazsınız”
Bu ülkede, hiçbir yasa, ahlak ve kuralla açıklanamayacak onlarca gelişme yaşandı. Demokrasi olmadığında nelerin olduğunu, bağımsız yargı olmadığında nelerin yaşanabildiğini, özgürlükler kısıtlandığında nerelere sürüklendiğimizi, yaşamımızın nasıl cehenneme döndüğünü hepimiz yaşadığımız acı tecrübelerle görmüş olduk.
Ve son söz:
Demokrasi, hukuk, özgürlük, eşitlik gibi değerlerden uzaklaşmış bir ülkenin yaşayacağı tahribatı engellemek için bir çaba içinde olduğumuz hissi topluma yansıtılmalı. Bunun için, ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’